Diş-Dudak Ünsüzü Nedir? Hayatın İnce Dokunuşları
Kayseri’nin soğuk akşamlarından birinde, okuldan çıkıp eve dönerken yürüdüğüm sokakta bir şey vardı. Bir tür huzursuzluk, belki de hayatın her anında karşılaştığımız o beklenmedik küçük engellerin, yanlış anlaşılmaların yansıması. O gün, “diş-dudak ünsüzü nedir?” diye bir soru aklımda takıldı. Bu sorunun ardında, aslında daha fazlası vardı. Gerçekten bildiğim, ya da düşünmek istediğim bir şey var mıydı?
O Anki Hislerim
Bir hafta önce, arkadaşım Sema’yla bir kafe köşesinde otururken, dondurmalı bir kahve siparişi verip hayatın anlamını tartışıyorduk. Tam o sırada, dilime peltek peltek takılan bazı kelimeler ve çıkaramadığım sesler… Ne kadar sinir bozucu bir duygu, ama bir yandan da bir şeyin eksik olduğunu fark ediyorum. “Bu kelimeyi söylemekte zorlanıyorum, neden?” diye düşünürken, Sema “Diş-dudak ünsüzü!” dedi. O anda, bir kavramın içinde sıkışıp kalmış gibi hissettim. Bu basit, sıradan bir konu, ama sanki anlamını çok derinlemesine çözmem gerekiyordu.
Herkesin konuşma tarzı, sesler, kelimeler arasındaki ince farklar, birini diğerine karşı bir adım önde tutar mı? Diş-dudak ünsüzü hakkında daha fazla şey öğrenmeye çalışırken, kelimenin gücünü, seslerin taşıdığı anlamı düşündüm. Kendi içimdeki o sesleri de, belki de hiç fark etmediğim kelimeleri birleştirip bir anlam yaratmayı özledim.
Seslerin Duygusal Yankıları
Diş-dudak ünsüzü dediğimizde, aslında birkaç harften bahsediyoruz. Fakat hayatın her anında, bir insanın sesi, kelimeleri nasıl kullandığı, bazen tam anlamıyla bir kişiliği anlatır. Kayseri’nin soğuk günlerinden birinde, bir arkadaşla kahve içtikten sonra, evime yürürken seslerin nasıl kaybolduğunu fark ettim. Belki de o kadar çok ses var ki, bazen onları işitmek bile zorlaşıyor. O an, kelimeler, dudaklarımın arasında bir şekilde kayboluyordu. O kelimeleri doğru telaffuz edememek, bazen kendi içimde eksik bir şey varmış gibi hissettiriyor.
Sema’nın “Diş-dudak ünsüzü” hakkında söyledikleri o kadar doğal gelmişti ki, aslında uzun zamandır hayatımda yavaşça kaybolan bir şeyin farkına vardım. Sesler arasında kaybolmuş, hayatta bir şeylerin eksik olduğunu hissetmiş birini görmek, o an çok fazla anlam ifade ediyordu. Şimdi, o konuda daha çok şey öğrenmek istiyorum. Bir an için bir dilbilgisel kural gibi düşündüm, ama aslında o kadar basit değil. İnsan sesleri, kelimeleri telaffuz ederken hissedilen o duygular, bazen hiç fark etmediğimiz duygusal yankılar yaratır.
Bir Hafıza, Bir Anı
Diş-dudak ünsüzü bir kelimenin yapısıdır. Ama ya onun ardındaki duygular? Bir gün, belki de çok uzun yıllar sonra, Kayseri’nin o soğuk akşamlarında yürüdüğüm sokakları hatırlayacağım. O gün, ağzımda bir kelimeyi söylemeye çalışırken dudaklarımın zorlandığını fark ettiğim anı. Belki de her sesin bir anlam taşıdığını, her kelimenin bir duyguyla özdeşleştiğini, her hecenin bir parçası olduğunu anlamıştım. Sonra anladım ki, duygularını ifade etmenin, kelimeleri doğru bir şekilde telaffuz etmek kadar önemli olduğunu fark ettim. Seslerin gücü, birine karşı hissettiğimiz heyecandan, hayal kırıklığına kadar her şeyi anlatır.
O akşam, evime dönerken sokak lambalarının ışığında, bir yanda gecenin soğukluğu, diğer yanda içimdeki kararsızlık vardı. Seslerin, kelimelerin çok daha derin anlamlar taşıdığını düşündüm. Bu düşünce, bir yanda büyüleyici bir şekilde beni sararken, diğer yanda beni kasvetli bir şekilde yalnızlaştırıyordu. Sema’nın “Diş-dudak ünsüzü!” dediği an, yalnızca bir dil bilgisi kuralı olmaktan çıkmış, hayatın en derin duygusal incelemelerinden biri haline gelmişti.
O Anın Gerçekliği
Belki de bu kadar basit bir şey, bu kadar basit bir ses, bir hayatın tam ortasında yer alan anlamlardan biriydi. Bu anı düşündüğümde, bir kelimenin sesini doğru telaffuz etmenin o kadar derin duygusal bir anlam taşıyabileceğini fark ettim. Her kelime, yaşamın her anını temsil ediyor; heyecanı, kaygıyı, beklentiyi. O gün, duygularımın ve kelimelerimin aslında birbirini ne kadar güzel tamamladığını anladım.
Ve sonra düşündüm: Diş-dudak ünsüzü, sadece bir dilbilgisi kuralı değil; kelimelerin ve duyguların birleşiminden doğan, bizleri birbirimize bağlayan, anlamları başka boyutlara taşıyan bir köprüydü. Kelimelerin, dudaklarımızın arasında kaybolduğunu hissettiğimizde, aslında daha çok kendimizi buluyoruz.
Sonuçta
O gün, Kayseri’deki o sokakta yürürken, kendi içimde bir farkındalık yaşadım. Seslerin, kelimelerin taşıdığı anlamları, birinin bana doğru telaffuz ettiği her kelimenin ardındaki duyguları fark etmeye başladım. “Diş-dudak ünsüzü nedir?” sorusu sadece bir dilbilgisel konu olarak kalmadı; benim için bir hayat dersi haline geldi. Duygularımızı, kelimelerle değil, bazen sadece dudaklarımızla ifade edemediğimizi öğrendim. Ama o, bir eksiklik değildi; aksine, kendimizi ifade etmenin ne kadar ince dokunuşlara dayandığını hatırlatan bir anıydı.