Eski Hesaba Göre Ayın Kaçı? Zamanın Felsefi Yankısı
Filozofun Bakışıyla: Zamanın Hesabı mı, İnsanlığın Hesabı mı?
“Eski hesaba göre ayın kaçı?” diye sorduğumuzda aslında bir tarih değil, bir anlam arıyoruz. Takvimdeki sayılar değişir ama insanın zamana yüklediği anlam değişmez. Filozof için bu soru, yalnızca bir nostalji ifadesi değil; bilginin, varlığın ve ahlakın zaman karşısındaki konumunu sorgulayan bir kapıdır. Çünkü zaman, her dönemde farklı hesaplanmış olsa da, insanın içindeki zamanı ölçmek hâlâ mümkün değildir.
Zamanı ölçmek bir tür güçtür, ama aynı zamanda bir yanılsamadır. Eski hesap dediğimiz şey, aslında modernliğin öncesinde var olan doğayla uyumlu bir ölçü biçimidir. Güneşin, ayın, mevsimlerin ritmine göre akan o zaman anlayışı, insanın doğayla arasındaki ahengi temsil ederdi. Bugün ise atom saatleriyle zamanı kusursuz ölçsek bile, onun anlamını yitirdik. Belki de eski hesap, sadece geçmişin değil, kaybolmuş bir bilgelik biçiminin adıdır.
Epistemolojik Bir Sorgu: Ne Biliyoruz, Ne Ölçüyoruz?
Epistemoloji açısından, “eski hesaba göre ayın kaçı?” sorusu bilginin geçiciliğini gözler önüne serer. Zamanı ölçmek, bilgiyi sabitleme çabasıdır; ancak her yeni takvim, bir öncekini geçersiz kılar. Julian takvimi, Gregoryen takvimiyle yer değiştirir; günler kayar, yıllar düzeltilir. Peki, hangisi gerçektir? Ya da daha temelde, zamanın “gerçek” bir ölçüsü var mıdır?
Bilmek burada bir yanılsamaya dönüşür. İnsan, zamanı sayılarla düzenlediğini sanır ama aslında kendi bilgisinin sınırlılığını gizler. Eski hesapta zaman, gökyüzünün ritmine bağlıydı; modern hesapta ise sistemin ritmine. Birinde bilmek, gözlemlemekti; diğerinde kontrol etmektir. Bu fark, yalnızca takvimlerde değil, insanın bilgiyle kurduğu ilişkide de derindir.
Belki de asıl soru şudur: “Zamanı gerçekten biliyor muyuz, yoksa onu bildiğimizi mi sanıyoruz?”
Etik Açıdan: Zamanın Vicdanı
Etik bir perspektiften bakıldığında, zamanın ölçümü sadece teknik bir mesele değil, bir sorumluluk biçimidir. Eski hesap ile yeni hesap arasındaki fark, insanın doğaya ve geçmişine nasıl davrandığını da yansıtır. Modern insan, zamanı hızlandırarak üretimi çoğaltmış, ama anlamı azaltmıştır. Eski hesapta zaman, insanın yaşam döngüsüyle uyumluydu; mevsimlere göre çalışan, dinlenen, kutlayan bir insandı o. Şimdi ise takvim, çalışmanın, teslim tarihinin, planın ve unutuşun aracıdır.
Etik olan, zamanı sömürmek değil, onunla uyum içinde yaşamaktır. Eski hesap, insanın doğayı dinlediği, zamanı kutsal bir varlık gibi saygıyla karşıladığı bir dönemin hatırlatıcısıdır. Belki de o yüzden bu soru, bir vicdan çağrısı gibidir: “Gerçekten zamanı mı yaşıyoruz, yoksa onu tüketiyor muyuz?”
Ontolojik Derinlik: Zamanın Varlığı, İnsan’ın Geçiciliği
Ontolojik olarak “eski hesaba göre ayın kaçı?” sorusu, varlığın zamansal doğasına ayna tutar. Varlık, zamanla anlam kazanır; ama zaman da varlıkla biçimlenir. Eski hesapta ayın ve güneşin döngüsüyle ölçülen zaman, insanın evren içindeki konumunu hatırlatırdı. Oysa şimdi, insan zamanı kendi sınırlarına sığdırmaya çalışırken, zamanın kendisinden kopmuştur.
Zamanın bu iki yüzü —var olan ve geçen— ontolojik bir ikilemi doğurur: Zamanın varlığı sürekli midir, yoksa bizim bilincimizde mi vardır? Belki de “eski hesap” bu sorunun en sade yanıtını verir: Zaman, bizden bağımsız akar ama biz onsuz var olamayız.
Zaman, bir ölçüden çok bir varoluş biçimidir. Modern takvimler, zamanı nesneleştirirken; eski hesap, zamanı yaşanmışlık olarak kabul ederdi. Bu fark, insanın varoluşuna bakışını da belirler. Günümüzde bir tarih “veri” iken, eski hesapta “anlam”dı.
Modernliğe Eleştirel Bir Bakış: Takvimin Sessiz Felsefesi
Bugün dijital takvimler, hatırlatıcılar, yapay zekâ planlayıcılarıyla zamanı yönetiyoruz. Ama belki de artık zamanı yaşamıyoruz. Her günün anlamı, rakamların arasına sıkışmış durumda. Oysa eski hesap, zamanı bir akış olarak değil, bir döngü olarak görürdü. Döngüde tekrar vardır ama sıkıcılık değil; bilgelik vardır. Çünkü her döngü, yaşamın yeniden doğuşunu simgeler.
Eski hesaba göre ayın kaçı olduğunu sormak, aslında “neredeyiz” diye sormaktır. Zamanın neresindeyiz? Geçmişle bağımız nerede kopuyor? Bu sorular, modern insanın hızla unutmaya meylettiği köklerini hatırlatır.
Sonuç: Zamanın İki Yüzü Arasında İnsan
Eski hesaba göre ayın kaçı? — Bu soru, yalnızca bir tarih sorgusu değil; bir felsefi çağrıdır. İnsan, zamanı ölçerken aslında kendini ölçer. Bilgimiz, varlığımız ve ahlakımız zamanla şekillenir.
Belki de eski hesap, sadece geçmişi değil, anlamı koruma çabamızdır.
Ve belki de en önemli soru şudur: Zamanı biz mi hesaplıyoruz, yoksa zaman mı bizi hesaba katıyor?